Anıt Mezar Mimarisi
Anıt mezarlar tarih boyunca kralların, yöneticilerin ölümlerinden sonra da güçlerini göstermek ve de ölümsüzlüklerini kanıtlamak amacıyla inşa ettirdikleri mimari yapılardır. Bu yazıda 16. yüzyıla imzasını bırakmış 4 anıt mezarı ve mimarisinde barındırdıkları sembolleri inceleyeceğiz. Bu yapılar 16. yüzyılın Maniyerizm akımına ait eserlerdir.
Bunları biliyor muydunuz?
Eserlere geçmeden önce Maniyerizm akımından kısaca bahsetmek istiyorum. Maniyerizm, 16. yüzyılda İtalya’da ortaya çıkmış ve sonrasında bütün Avrupa’ya yayılmış bir sanat akımıdır. Akımın sona ermesi ile birlikte 20. yüzyıla kadar sanat dünyasında pek fazla ilgi görmemiştir. 20. yüzyılda sanat tarihçilerinin tekrardan ilgisini çekmeye başlamıştır. Bu akım Rönesans’ın mimesis yani doğanın taklidi yaklaşımından uzaklaşan, dekor ve renklerin daha yoğun ele alındığı, figürlerin duygu ve mimikleri adeta bir tiyatro sahnesindeymişçesine ele alışları ile ön plana çıkmaktadır.
İncelenecek eserlere gelirsek;
- Medici Şapeli, Michelangelo, Floransa, 1524.
- XII. Louis ve Anne de Bretagne’ın mezarı, Antoine & Jean Juste, Francesco Primaticcio, Saint Denis Bazilikası, Fransa, 1531.
- François I ‘in mezarı, Philibert Delorme, Saint Denis Bazilikası, 1547.
- Henri II ve Caterina de’ Medici’nin mezarı, Francesco Primaticcio, Saint Denis Bazilikası, 1573.
Medici Şapeli
Medici ailesi 16.yüzyıl Italyası ve o dönemin politik ve sanatsal açıdan en önemli kentlerinden olan Floransa’da ciddi bir otorite temsiliydi. Medici ailesinden gelen dönemin papası Leon X, 1520 yılında Michelangelo’dan Medici ailesinin 4 ferdi için bir anıt şapel inşa etmesini ister. Bu mimari yapı 3 alandan oluşmaktadır.
Giriş
Bu kısımda, (Muhteşem) Lorenzo de’ Medici’nin oğlu ve yeğeninin lahitleri bulunmaktadır. Bu lahitler açık renkli mermerden yapılmıştır ve San Lorenzo kilisesinde de kullanılmış olan iki renkli mermerlerden yapılmış heykellerle çevrelenmektedir.
Orta alan
Orta alanlınlıklarla çerçevelenen pencerelerle aydınlatılmaktadır. Mimari unsurların ahengi ise pilaster denilen ara duvarlar ve de yarı yuvarlak kemerlerle sağlanmıştır.
Kubbe
Son alanda ise kubbeyi görmekteyiz. Kubbe kulesine doğru ilerledikçe mekandaki ışık da artmaktadır. Bu noktada mimari unsurların semboliği çok net bir şekilde işlenmiştir: giriş bölgesi ölmüşleri barındırdığın çok fazla ışık almamaktadır, yukarı doğru ilerledikçe ise daha ilahi bir alana, ışığa ulaşılmaktadır.
Lahitler ise daha da yoğun bir semboliğe ev sahipliği yapmaktadır. İlk olarak, Giulio de’ Medici’nin lahiti niş kısmında Giulio’nun heykeliyle dekore edilmiştir. Figürler yaratılırken gerçekçi olmasından ziyade ideal bir tasvir amaçlanmış. Heykelin iki yanında Gün ve Geceyi temsil eden iki kadın figürü bulunmaktadır.
Lorenzo de’ Medici’nin lahitinde ise Seher ve Alacakaranlık’ı temsil eden figürler vardır. Bu dört zamanla ilişkilendirilmiş figürler bulundukları mekanın işlevine oldukça uygundur: ölüm ve zamanın hep galip geldiğini hatırlatmaktadır.
Lorenzo ve Giulio’nin lahitleri karşılıklı yerleştirilmiş olmasına rağmen heykeller birbirlerine değil şapelin giriş kapısına bakmaktadır. Michelangelo, burada Antik Çağ tasvirlerinden ilham almıştır ve de Maniyerizm akımının bir getirisi olarak anatomi daha farklı ve de denenmemiş açılardan ele almayı amaçlamıştır.
Tabii ki, heykellerin kafalarını girişe dönmelerinin bir sembolü de vardır: içeri girmek üzere olan ziyaretçileri ölüm gerçeği hakkında uyarmak. Latince’deki Memento Mori yani bir gün öleceğini unutma sözünü hatırlatmaktadır.
Bunu biliyor muydunuz?
Michelangelo bu eseri hiçbir zaman tam olarak bitirmemiştir ve bunun sebebi çıkan aksaklıklar değil, kendi tercihidir. Michelangelo, Leonardo da Vinci gibi büyük sanatçıların birçok yarım bırakılmış eseri bulunmaktadır.
Bu konu sanat tarihçilerini tarafından şöyle açıklanmaktadır: zihinlerinde yarattıkları model ile eserin üç boyutlu hali onları tatmin etmemekte ve eseri istedikleri mükemmeliyet seviyesine getirememelerinden dolayı yarım bırakma yönelimindelerdir.
XII. Louis ve Anne de Bretagne’ın Mezarı
François I’in talebi üzerine 1515 yılında başlanan yapı 1531 yılında tamamlanmıştır. İlk başta Antoine ve Jean Juste kardeşler tarafından yapılan anıt mezar Primaticcio tarafından modifiye edilmiştir. Anıt 2 bölümden oluşmaktadır.
Üst bölümde Louis XII ve eşi dizlerinin üstünde ibadet pozisyonunda tasvir edilmiştir. Önceden tek bölümden oluşan geleneksel Fransız anıt mezar mimarisi, Italyan sanatçı Primaticcio tarafından bu yenilikle tanıştırılmıştır. Fakat, bu teknik italyan mimarisine özgü olmamakla beraber İtalya’da yaygındır.
Mezarın 4 köşesinde 4 Erdemi temsil eden heykeller bulunur: Basiret, Ölçülülük, Cesaret ve Adalet. Mezarın temeli ise rölyef tekniği kullanılarak kralın zaferleri ile dekore edilmiştir. Bu yöntem, Antik Çağ ve İtalyan geleneklerinden gelmektedir.
Bir diğer yenilik ise kralın üst bölümde canlı, dua eden tasvirinin yapılmasıdır; bu ahiret inancına yönelik bir semboldür ve de sanki Tanrı’nın karşısındaki son yargılamaya hazırlanıyordur. 12 havari ile çerçevelenmiş iç alanda ise kral ve kraliçenin ölüm uykusundaki tasvirleri barınmaktadır.
François I ‘in Mezarı
1537’de François I’in ölümü ile yapım çalışmalarına başlanmıştır. Mimar Philibert Delorme, François XII ve Anne de Bretagne’ın mezarından esinlenmiştir ama Delorme daha da heybetli bir proje planlar. 16. yüzyılın önemli heykeltraşlarından biri olan Pierre Bontemps şantiyede heykellerden sorumlu olarak çalışmıştır.
Anıt mezar, Antik Cağ mimarisinin en kült yapılarından biri olan Zafer Anıt’ının mimarisinden esinlenilerek yapılmıştır. Bu esinlenmenin yanı sıra Hristiyanlık’taki ölümü yenmek ve de kralın şanının ebedi kalması düşüncesinin de bir sembolüdür.
Mimarisinden bahsetmek gerekirse; sıra kemerler alt kirişe göre daha içeridedir. Diğer mezarda olduğu gibi burada da iki bölüm vardır ve üst bölümde kral, kraliçe ve çocukları ibadet eder şekilde tasvir edilmiştir. Mezarın geneli beyaz mermerden yapılmış olmasına rağmen gri ve siyah mermerlerle kontrast yaratılmıştır. İç bölümde ise kral ve kraliçenin ölüm uykusunda olan heykelleri bulunmaktadır. Mezarı çevreleyen kolonlarda ciddi bir dekor işçiliği göze çarpmaktadır.
Henri II ve Caterina de’ Medici’nin Mezarı
Bu yapı başlangıçta Caterina de’Medici’nin talebi üzerine Valois Ailesine ait bir şapelin inşaatıyla beraber sipariş edilmişti, fakat proje tamamlanamadı ve yapı diğer mezarlarla birlikte Saint Denis Bazilikasında sergilenmektedir.
Bu anıt mezarda Philibert Delorme’un Zafer Anıtı, iki bölümden oluşan mimari ve kralın zaferlerinin işlendiği mimari unsurlar daha sade bir teknik ile tekrardan ele alınmıştır. Mezarın 4 köşesinde tasvir edilmiş 4 Ana Erdem bu sefer bronzdan yapılmıştır.
O dönemde bronz asil ve yüksek sınıflara yakışır bir materyal olarak görülmekteydi. Louis XII’ın mezarından farklı olarak Erdemler mezara paralel değil, çapraz bir şekilde yerleştirilmiştir, bu da yapıya daha dinamik ve hareketli bir görüntü katmaktadır. Adalet elinde bir terazi tutmaktadır fakat günümüzde terazi yoktur. Ünlü düşünür Cicero’nun da belirttiği gibi Adalet Erdemlerin en büyüğüdür.
Üst bölümde bazilikanın içinde bulunan diğer mezarlardan farklı olarak kral dizlerinin üstünde değildir çünkü son yargı zamanı geldiğinde utanacağı bir şeyin olmadığını göstermek amaçlanmıştır.
İç bölümde Henri II ve eşi neredeyse uyuyor gibi görünmektedir, Primaticcio heykelleri yaparken Henri II’nün bedeni için İsa’nın tasvirlerinden esinlenmiştir: önceki mezarlardakinden çok daha huzurlu, ilahi bir görünüş yaratılmıştır.
Son olarak, bu yapı dekor açısından çok zengindir: birçok renkte mermer kullanılmıştır ve de özellikle kolonlarda bir illüzyon yaratan mavi-gri mermer dönem için oldukça yenilikçi bir dokunuş olarak yorumlanmıştır.
Bu eserler mimarinin yalnızca üç boyutlu bir yapı yaratmayı amaçlamaktan ziyade, çeşitli semboller ile yapım amacını ve de işlevininin dışa vurumunu güçlendiren örneklerden birkaçıdır.
Kaynakça:
- Giorgio Vasari, Sanatçıların Hayat Hikayeleri, Sel Yayıncılık, 2016.
- Rosalind Ormiston, Michelangelo, Iş Bankası Kültür Yayınları, 2014.
- Haydar Çelik, Maniyerizmin Sanat Felsefesi, Engin Yayınevi, 1996.
- André CHASTEL, L’art italien, Paris, Flammarion, 1995 (1ère éd., 1982).
- Giuliano BRIGANTI, Le maniérisme italien, Paris, Gérard Monfort, 1993 (1ère éd., 1961).
2. Yazıda harika çok beğendim oldukça ilginç. Teşekkürler, başarıların ve çalışmalarının devamını diliyorum.
çoook teşekkürler!