Sanatçılar

Caspar David Friedrich – Melankolik Manzaralar

Son yıllarda popülerlik kazanmasına karşın Caspar Freidrich, 19. yüzyılda Alman Romantikler arasında oldukça önemli bir ressamdır. Yapmış olduğu manzara tablolarıyla gerek akımının etkilerini gerek ise kendi benliğinin melankolisini yansıtır. Eserlerinde görmüş olduğumuz, pencere gözünden baktırdığı etki ile manzalarının anı yakalayan etkisi birlikte izleyiciye ulaşır. 5 Eylül 1774’de Greifswald’da dünyaya gelir. Şimdi Polonya’ya 80 km uzaklıkta olan şehir o zaman İsveç’in yönetimi altındadır. Friedrich, varlıklı bir aileden gelmektedir. Ailesi sabun ve mum imal etmektedir. On kardeş olan Friedrich ailesinin üyelerini teker teker kaybetmenin acısını, resme taşır. Annesi Sophie’yi yedi, kız kardeşi Elisabeth’i sekiz, ağabeyi Johann’ı on üç, diğer bir kız kardeşi olan Maria’yı ise on yedi yaşındayken kaybeder. Ağabeyi Johann Christoffe’ın donmuş gölün buzunun kırılması sonucu olan ölümüne tanıklık ettiği söylenir. Bazı kaynaklar da aslında buza düşenin Caspar David olduğunu yazmıştır.

Caspar David Friedrich portresi, Gerhard von Kügelgen

Caspar David Friedrich portresi, Gerhard von Kügelgen, 1810-1820

Caspar Friedrich’in sanatla ilk etkileşimi, okuduğu yerde, Greifswald Üniversitesi’nde başlar. 1700’lerin sonlarında o dönemin mimarlarından Johann G. Quistorp ile çalışmaları ile başlar. Estetik ve edebiyat eğitimi alır. Kopenhag Sanat Akademisi’nde peyzaj ressamları ile çalışır. Friedrich asıl manzara resimleri için çizimlere başlamadan önce kalelerin kopyalarını çıkartarak ve antik heykellerin eskizlerini çizer. Sanat üslubunu oturtan öge ise 17. yüzyıl Hollanda manzara resimleridir. 1798 yılında büyüdüğü yerden kalkıp Dresden’e gider, burada romantizm akımının büyük sanatçılarından Jean Paul, Schelling gibi isimleri tanır. Dresden’de yaşıyor olmasına karşın sık sık doğduğu kente döndüğü bilinir. Evinin özlemini çeker. 1800’lerin başında Weimar’da gerçekleşen sergiden Goethe tarafından iki eserinin satın alındığı da bilinir. Büyük isimlerle kurduğu dostluklara karşın yalnız bir kişiliktir. Zamanının çoğunu doğayla geçirir. Dağlarda, vadi ve kırlarda sıkça dolaşır. Yaptığı resimlerin temel kaynağının bu doğayla geçirilen vakitlerde edindiği izlenimler olduğunu görürüz. Fazle eşyadan kaçınarak minimalist bir yaşam sürerken suluboya eserler de ortaya koyar. Her ne kadar sert mizaçlı olduğu söylense de Gotthilf Heinrich von Schubert onu: “Gerçekten mizacının tuhaf bir karışımı var, engin mizahtan en şiddetli mizaha kadar değişen ruh halleri… Friedrich’in kişiliğinin sadece derin melankolik, ciddiyet halini bilen biri, onun sadece yarısını tanır. Şakaları ve eğlence duygusunu az sayıda kişi biliyordur.” olarak tanımlar. Friedrich hakkında yapılan bu tanımlama onun yüzünün altında yatan kişi için önemli bir ayrıntıdır. Bu küçük bilgi Caspar David’in kolay arkadaş edinse de onlara hemen ısınamadığını hatta belki de kolay kolay iç yüzünü göstermediğini belirtir. İç huzursuzluğunun rahatlamasını yeşillerde bulan sanatçı için doğa, büyük bir gücün ruhda yansımasıdır. Eserlerine baktığımızda gotik kiliselerin mistik havasını, terk edilmiş mekanların mağrur görüntüsünü, kendi içindeki terk edilmişlik ve yitirilmişlik duygusu ile bir bütün olarak görürüz. Onun bakış açısı sayesinde, yaşamla ölüm arasındaki ince çizgiyi resimde görme şansı buluruz.

Caspar David Friedrich, Dağlardaki Haç

Dağlardaki Haç, 1808, New Masters Gallery.

Bilinen ilk büyük eseri 1808’de yapmış olduğu “The Cross in The Mountains”, bilinene göre, İsveç Kralı IV. Gustave Adolphe’a armağan olarak Friedrich tarafından gönüllü olarak yapılır. Friedrich’in yaptığı yazışmalardan öğreniriz ki; çarmıha gerilen İsa ile günbatımı arasında bağlantı kurmuştur. Haçın, kaya üzerindeki dimdik duruşu da Hristiyanlığa olan inancın sarsılmazlığı olarak vurgulanır. Eser bir sunak olarak hazırlanmış yağlı boya tablodur. Tetschen Altar’ı olarak da geçer. Bunun sebebi ise eserin Tetschen Şatosu’nda yatak odasındaki ibadet altarında kullanılmış olmasıdır. Dönemin dinsel ögeler içeren eserlerine karşı yeni değişimlerle ortaya konan eser, çağdaşları tarafından dışlanmış hatta saldırıya uğramıştır.

Sis Denizinin Üzerindeki Gezgin

Sis Denizinin Üzerindeki Gezgin, 1817-1818

Sanat severlerin arasında yeniden ün kazanan aynı zamanda Friedrich’in en bilinen eseri, “The Wanderer Above The Sea of Fog”, Bulutların Üzerinde Yolculuk olarak da bilinir. Fakat bu çeviri eksik ve özensiz kalır. Tablonun özgün ismi olan Der Wanderer über dem Nebelmeer’dir. Wanderer, amaçsızca dolaşan kişi, avare, doğa yürüyüşçüsü gibi anlamlara geldiği için burada anlatılan yalnızca bir gezginden fazlasıdır. Bu eserde yer alan “gezgin” figürü için birçok varsayım olsa da, yüksek olasılık Caspar David’in kendisi olduğu yönündedir. Sırtı dönük olarak yansıtılan figür, kayalıklar üzerinde kendinden emin şekilde durur. Dağılan saçlarını bile özenle seçebiliriz. İzleyiciden izleyiciye verdiği his değişse de eserdeki mistik hava tartışılmazdır. Bu gizemli havanın kayalıklarda duran adamın sırtının dönük oluşundan mı yoksa sisin resmin çerçevesini bile kaplıyor oluşundan mı kaynaklı olduğu, esere bakan kişiye bağlıdır. Sis olarak resmedilmiş olsa da ilk bakışta kayalıkların ardı deniz olarak gözükür. Bu da izleyicide bir göz yanılması yaratır. Fırça darbelerinden anladığımız kadarıyla sisin belirli yönü, geleceği temsil ediyor olabilir. Bu da bize sisin ardındaki gelecek olarak yansıyabilir. Sisin arasındaki dağlar, batıdan doğudaki düzlüklere doğru alçalır. Sisle ufkun birleşik görüntüsü, gökyüzüne karışır. Figürün ve dağların yerleştirilişi, diyagonal perspektif yaratır. Paltosu ve bastonuyla dimdik duran figürün kim olduğuna dair bir diğer görüş de Saksonya piyade sınıfının üst düzey albaylarından biri olduğudur. Resim yapıldığı sırada ölmüş olması, bu olasılığı daha düşük tutar.

Kaynak: Düşünüyorum Dergisi, Anadolu Aydınlatma Vakfı Sosyal ve Kültürel Bülteni, sayı 69-Temmuz 2016.
Sibel Yıldız Kısacık, Huriye Altuner, Ulusal Medeniyet Çalışmaları Dergisi, V1-Sonbahar 2016, Romantizmi Oluşturan Düşünsel Yapının Resim Sanatına Yansımaları.
Caspar David Friedrich Org

Ne düşünüyorsunuz?

Heyecanlanmış
0
Mutlu
1
Aşık
0
İlginç
3
Komik
0
Kıvılcım Şengül
Ankara Üniversitesi, Sanat Tarihi mezunu. Rönesans'a ve bilime olan düşkünlüğüm ile yazıyorum. Zevkle okumanız, sanatı sevmeniz dileğiyle. İletişim: [email protected]

Yorum yapın

Şunlar da hoşunuza gidebilir

Daha FazlaSanatçılar