Modernizm ve Birey

Modernizm, kelime anlamı “günümüze, çağa ait’’ olan modern, bir kavram olarak modern Batı dünyasının gelişim aşamasında meydana getirdiği, Rönesans ve Aydınlanma ile birlikte ortaya çıkan yaşam felsefesi ve düşünüş şeklini ifade eder.
Modern sözcüğü ilk olarak 5. yüzyılda Latince “modernus” şeklinde Hristiyan dönem halkını geçmiş dönem Romalı ve Pagan halktan ayırt etmek için kullanılmıştır. Terimin kullanıldığı yer sürekli değişse de eskiden yeniye geçiş noktasını taşıyan her durumda kullanılır olmuştur.
Bu eski kavramın günümüzdeki kullanılma amacına değinecek olursak; yeni ve eskiden uzaklaşmış olan anlamına yakın yerlerde kullanılır. Modern olmak artık düne ait olmamayı doğurmaktadır. Orta Çağ Batı Dünyasında düşünce ve yaşam tarzını kilise belirlemekteydi.
Skolastik Felsefi düşünce bireyin şahsını kısıtlamış ve zamanla bu düşünce tarzına muhalif hareketler ortaya çıkmıştır. Bu muhalif düşünceler; Rönesans, Reform ve Aydınlanma hareketleridir. Bu hareketler sayesinde Skolastik düşünce yer yüzünden silinmiştir. Yerini modernizm almış ve bireyi temeline oturtmuştur. Bireyin şahsını temel alan bu hareket, akıl ve kanunlar ile daha da korunaklı bir hale gelmiştir.
Modernizm’in Hareket Noktası
Modernizm düşüncesinde hiçbir zamansallığa bağlı kalmadan ve zaman devam ettikçe rasyonelleşerek tüm zamanı ve geleneğin reddine giden bir yolda yeniyi yaratma durumu hasıl olmuştur. Bir şey ne kadar yeni ise o kadar iyi ve güzeldir prensibi ile hareket edilir.
Yeni Nedir?
Kötülük Çiçekleri’nin son şiiri, Yolculuk’tur. Baudelaire’in yenisi öyle bir yenidir ki kitabın son şiirinde şöyle ifade eder; ‘‘Ey Ölüm, yaşlı kaptan, geri dönelim artık! / Sıkıldık bu ülkeden, demir alsın gemimiz!’’ [1]

Charles Baudelaire
Bu yolculuk şüphesiz ölüme yapılan bir seyahatten başka bir şey değildir. Yolculuğun hedefi ise yenidir. Şiirin devam eden son dizelerinde ise bu yeni kavramını şöyle ifade ediyor şair; ‘‘Yeniyi bulmak için Bilinmezin dibinde!’’ [2]

Walter Benjamin
Walter Benjamin ise bu dizelerin açıklamasını yani yeninin tanımını şöyle yapar;
‘‘Yeni, malın kullanım değerinden bağımsız bir niteliktir. Yeni, toplumsal bilinçaltının yarattığı görüntülerin onsuz olamayacakları dış görünüşün kaynağıdır. Yeni, yanlış bilincin, yorulmak bilme acentalığını modanın yaptığı yanlış bilincin, yorulmak bilmez acentalığını modanın yaptığı yanlış bilincin özüdür. Yeninin bu görüntüsü, tıpkı bir aynanın başka bir aynadan yansıması gibi, hep aynı kalanın ışığında yalnızca kendi kendini yansıtır. Bu yansıtmanın ürünü, içerisinde burjuva sınıfının kendi yanlış bilincinin tadını çıkardığı kültür tarihinin fantazmagorisidir. Görevi konusunda kuşku beslemeye başlayan ve yararlı olmaktan ayrılmaz olmaktan çıkan sanat, yeniyi en yüksek değer kılmak zorundadır.”[3]
Modernizm Sonuçları ve Bocaladığı Noktalar
Modernizm Orta Çağ’da Skolastik düşünce ile ezilen, yok sayılan bireye mutluluk ve özgürlük vaad etmiştir. Lakin Modernizmin bireye sunduğu yenilikler insanoğlunu mutlu edememiştir.
Sanayi devrimi ile birlikte teknolojinin günlük hayatı etki altına alması, bireyin sosyal dünyasının yanı sıra iç dünyasını da etkileyerek oldukça büyük değişikliklere yol açmıştır. Modernizmin sebep olduğu bu büyük değişiklikler bireyin iç dünyasında yabancılaşma, yalnızlık duygularının ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
İnsanoğlunun bu gibi duygularının ortaya çıkmasında ve Modernizme olan güvenlerinin yok olmasında I. Dünya Savaşının patlak vermesi en önemli nedenlerden biridir diyebiliriz. Modernizmin bocaladığı bir diğer nokta ise; ekonomik ve siyasal güçlerin gündelik yaşama müdahil olmalarıyla birlikte vaat edilen bireysel mutluluğun gerçekleşmemesidir.
İLGİLİ : Murat Yalçın’ın Öykülerine Postmodern Bir Yaklaşım
Modernizimin asıl kökleri Antik Çağ Felsefesine dayandırmak mümkündür çünkü yukarıda bahsettiklerimden hareketle modernizmin oluştuğu bir ortamda eleştirel düşünce hakim olmak zorundadır.
Eleştirel düşüncenin hakim olduğu bir yerin ise gayet tabi akılcı, pozitivist, ilerlemeci, aydınlanmacı olma yükümlülüğü vardır. Modernizmin hayata yansıttığı sonuçlarından en önemlisi; bireyin, onu denetleyen gelenekler ve değerlerin olmayışıyla beraber kendi varlığı ile yalnız kalması ve yabancılaşmasıdır.
Bir sonraki yazımda modernizmin doğurduğu “yabancılaşma” kavramına ve edebiyattaki yansımalarına değineceğim.
Görüşmek üzere.
[1] Charles Baudelaire, Kötülük Çiçekleri, Varlık Yayınları, s. 246
[2] a.g.e
[3] Walter Benjamin, Pasajlar, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Ocak 2012, s.100