Müze Nedir? Tanımı, Fonksiyonları ve Tarihçesi
Müze’nin Kelime Anlamı
Müze kelimesi Antik Yunanca’da (Grekçe) ”Mousaion” kelimesinden, Latince ise ”Musa” kelimesinden gelir. Antik Yunan’da Zeus ile Titan Tanrıça Mnemosyne’nin dokuz kızları vardır ve bunlara Musa adı verilmektedir. Ayrıca Musa’lar ”İlham perilerinin yaşadığı yer” ya da ”Bilimler Tapınağı” anlamını da taşımaktadır. Grekçe’de ise akıl, düşünce, yaratıcılık gibi kavramları içeren ”men” kelimesinden türemiştir.
Musalar yani İlham Perileri ve yetki alanları ;
1- Kalliope (Lirik Şiir)
2- Klio (Tarih)
3- Pollhymnia (pandomim)
4-Euterpe (Flüt)
5- Terpsikhore (Dans)
6- Erato (Korolu Şiir)
7- Melpomene (Tragedya)
8- Thalia (Komedya)
9- Urania (Gök Bilimi)
Müze Nedir?
Müzeler kültürel değeri olan buluntulardan (eserlerden) oluşmuş bir bütünü çeşitli araçlarla korumak, incelemek, değerlendirmek ve en önemlisi toplumun estetik zevkinin yükselmesi ve eğitimi için teşhir etmek amacıyla, kamu çıkarları için idare edilen kuruluşlardır. ”Dünya mirasının korunduğu mekanlar” olarak da adlandırılmışlardır.
Müzeler içinde bulundurduğu eserler ve uyguladığı programlar bakımından kişiye zevk, bilgi ve bilinç kazandırır. Müzelerin ; eğitmek, duyarlılık sağlamak ve heves aşılamak gibi amaçları vardır. Bu amaçlardan yola çıkarak inceler, araştırır ve eserleri gelecek nesillere aktarmayı amaçlarlar.
İnceleme ve araştırma sonucunda bir çok eser insanlara tanıtılmak vasıtasıyla sergilenir ve bu sergilemeden bir kar ve kazanç beklentileri yoktur. Asıl amaç tarihsel zenginliği motive etmek, bilimsel ve kültürel devamlılık sağlamaktır.
Sadece Müze adı altında kurulan binalar değil, sürekli sergileme alanları olan kütüphaneler, tarihi anıtlar, arşiv merkezleri, tarihi binalar, tarihi ve arkeolojik değere sahip sit alanları, parklar ; bitki ve hayvanat bahçeleri , akvaryum vb. kuruluşlar da müze tanımı içine girebilir.
İlk zamanlarda insanlığın eskiye duyduğu merakla birlikte eski eserleri toplama ve sergileme amacı taşıyan müzeler. Günümüzde ; sosyolojik, pedagojik, psikolojik içerikler bulundurarak ”Müzeloji” adı ile Üniversitelerde ayrı bir eğitim alanı ve bağımsız bir bilim dalı haline gelmişlerdir.
Müzeler aslında bilimsel çalışmalar yapan kuruluşlardır diyebiliriz. Çünkü müzeye girecek olan bir eserin seçimi, bakımı, onarımı, saklama ve sergileme koşulları, yöntemleri ; ayrıca tanıtımları konusunda araştırmalar yapılmakta ve her gün gelişen yeni yöntemler-metotlar uygulanmaktadır.
Günümüzde müzeler dört türde bulunmaktadır, bunlar ; Sanal Müze, Dokunulabilir Müze, Mobil Müze ve Vakıf Müzesidir.
Bir müzecinin amacı kendi alanını ilgilendiren konularla ilgili bilimsel, teknik ve eğitsel yönetim hizmetlerini; titizlikle uygulamak, yürütmek ve ülkenin bu alanda kalkınmasına katkıda bulunmaktır.
İnsanlar her zaman geçmişi merak ettiler ve geçmiş dönemlere ait eşyaları toplayarak, onlara sahip olmak istediler. Böylece ilk koleksiyonlar oluşmaya başladı. Koleksiyonların oluşmasıyla birlikte servet sahibi olma arzusu da ortaya çıktı. Bu koleksiyonlar ise ilerde müzelerin oluşmasını sağladı. Şimdi koleksiyonları oluşturan ana nedenleri ele alalım ;
Servet Sahibi Olmak
Zenginlik hayalleri kuran insanlar bu düşünce ile takılar, halılar, giysiler ve silahlar toplamışlardır. Eski dönemlere bakıldığında bir çok İmparator, kral ve soylunun kendi özel koleksiyonları olduğu görülmektedir. Roma İmparatorluğu döneminde yöneticiler işgal edilen yerlerden bulduklar eski medeniyetlere ait eserleri saraylarına getirmekte ve sergilemekteydiler.
Orta Çağ’da ise Krallar ve Prensler hazineler aramışlardır. Rönesans döneminden sonra ise Krallar ve soylular ünlü ressamların ve diğer sanatçıların eserlerini toplamışlardır. Hatta zaman ilerledikçe toplamak ile kalmayıp sergilemeye başlamışlardır.
Sergileme ile birlikte bu zengin insanlar eserlerin takas ve satış işlemlerine de başlamışlardır. 19.yüzyıldan sonra bu sergiler bütün ülkelere yayılmış ve bir rekabet ortamı oluşmuştur.
Eski zamanlar da eser toplanmasıyla ilgili bir de örnek vereyim. İmparator Constantin İstanbul’u başkent yapmak için çalışmalara ve hazırlıklara başladığında. Hayal ettiği başkente Mısır’dan ve Antik Yunan’dan kalma pek çok eseri getirtip şehrin dört bir yanını bunlarla süslemiştir.
Kişisel Beğeniler ve Sosyal Prestij
İnsanlar çok eski çağlardan beri gösterişi ve süsü sevmişlerdir. Buna beğenilme isteği de diyebiliriz. Sarayların ve köşklerin süslenmesi, Roma ve Orta Çağ’da şehirlerin dışarıdan getirilen eserlerle süslenmesi gösteriş merakının bir sonucudur.
Biraz önce Constantin’in İstanbul’un açılışı için çeşitli yerlerden getirttiği eserlerden bahsetmiştim. Buna ek olarak yine İstanbul’a Theodosius’un Mısır’dan getirttiği 3. Tutmosis’in Dikilitaşı ile Delfi’den getirttiği Burmalı Sütun bu düşüncenin birer sonucudur.
Kutsal Eşyalar ve Büyü ile Alakalı Eserlere Sahip Olma Arzusu
İlk çağlarda bir çok kral, tanrı heykellerini tapınaklara toplatmıştır. Orta çağda ise kilise eşyaları saraylarda saklanmıştır.Yine Osmanlı’da Yavuz Sultan Selim döneminde Mısır’ın fethi ile birlikte İslam alemi için kutsal sayılan emanetler İstanbul’a getirilmiştir.
Ayrıca çok eski çağlarda ilkel kabilelerin totemleri ve kullandıkları ilkel büyü eşyaları da koleksiyonerlerin ilgisini cezbetmiştir.
Hediye Düşüncesi
Eski dönemlerde krallara, imparatorlara ve devlet büyüklerine bir çok hazine ve çeşitli armağanlar gönderilmiştir. Bunlar kimi zaman dostane ilişkiler kurmak kimi zaman ise bağlılık kazanmak için gönderilmişlerdir.
Krallara verilen hediyeler müzelerin ilk nüvelerini meydana getirir. Örneğin Topkapı Sarayı Müzesi bu tür eserlerden oluşturulmuştur.
Nadir Eşyalara Sahip Olma Arzusu
İnsan her zaman ender rastlanan şeylere ilgi duymuştur. Geçmişte krallar ve soylular Dünyada eşi benzeri bulunmayan eserlerin peşlerine düşmüşlerdir. Avrupa’da ise sanat galerilerinde veya müzelerde ünlü ressamların tabloları bu şekilde satın alınmaktadır.
Duygusal Hayat – Kişisel beğeniler
Her insanın zevki,rengi aynıdır. Bu konuda hem fikiriz sanırım. Sokakta tepeden tırnağa, bire bir aynı giyinmiş, saçını bile aynı taramış yüzde yüz benzerlikte insan bulmak imkansızdır. Mutlaka farklı bir şey olacaktır. Tabi üniformalar veya iş kıyafetleri dışında söylüyorum. İşte bu kişisel beğeniler ve zevkler insanları değişik türlerdeki objeleri toplamaya yöneltmiştir.
Kimi gidip denizden çıkarttığı farklı renklerdeki taşları biriktirir, kimi fosil koleksiyonları yapar, kimi taso biriktirir, hatta bazıları bazı böcek türlerini biriktirir. Böylece kişisel koleksiyonlar oluşmuş olur. Bu farklı zevkler müzelerin oluşumunda temel teşkil eden eserlerin bir araya toplanmasını sağlar.
Müzelerin Tarihçesi
Tarih boyunca doğal objelerin ya da sanat yapıtlarının bir araya getirilmesi ilk kez Paleolitik Çağ mezarlarında karşımıza çıkmaktadır. Eski Mısır ve Mezopotamya’da değerli eşyalar tapınaklarda, mezarlarda ya da saraylarda bir arada sergilenmişlerdir. Çoğu zaman dinsel bir amaç ile sergilenir bu eserler.
Ayrıca savaşta kazanan tarafın hükümdarları ele geçirdikleri ganimetleri gösteriş amacıyla halkın görebileceği yerlere koyarlar. Buna örnek olarak Asurbanipal’in Mısır seferi dönüşünde iki obelisk ve otuz iki heykeli zaferinin anısı olarak sergilemesi gösterilebilir.
Ancak sanatsal nesnelerin bilinçli olarak toplanmasını ilk kez Greklerde görüyoruz. Kolonizasyon hareketlerinin olduğu dönemlerde siyasal ve dinsel önem taşıyan merkez şehirlere Theasuri adı verilen Hazine Binaları inşa etmişlerdir. Bu binalar içinde pek çok eser de bulunmaktaydı.
Ayrıca Antik yazar Pausaias’ın kayıtlarına göre Atina akropolünün büyük tören kapısının sol tarafına bitişik ‘Pinakothek’ adı verilen ve içerisinde Polynote, Panainos, Apollodoros, Zeuix, Herodotos, ve Parhasios gibi ünlü sanatçıların eserleri sergilenmiştir.
Delphi, Apollon, Zeus, Olympia ve Parthenon gibi Antik Yunan’da kutsal sayılan tapınaklara pek çok eşya adak olarak sunulmuştur. Bu yüzden tüm tapınaklar adak eşyası olarak verilen eserler ile donatılmıştır. Yani bunlara ”Sanat Galerisi” diyebiliriz. Dönem için öyle mi deniyordu bilinmez ama en azından şimdi diyebiliriz.
Helenistik dönemde gymnasiumlarda fiziksel eğitim yanında zihinsel bir eğitim de verilmekteydi. Aynı dönemlerde mouseion’larda da sosyal etkinlikler gerçekleştiriliyordu. Bu sosyal etkinliklerde özellikle felsefi sohbetler ağırlıklıydı. Zaman geçtikçe mouseionlar, entelektüel bireylerin buluşma noktası haline geldi. Bu sayede bu yapıların iç mekanları da özenilerek düzenlendi ve sanat eserleri sergilenmeye başlandı.
İLGİLİ : Sanat Tarihi Nedir?
Romalılar ise geçmişe ait eserlerden oluşan koleksiyonlar oluşturmak, eski yazmaları ve eserleri kopyalamak ve kültürlerini daha sonraki kültürlere bırakmak için çok çaba sarf etmişlerdir. Romalılar için Grek heykellerinin bir arada toplatıldığı Pinakothek kurmayı onur saymışlardır. Bu nedenle koleksiyonculuk çağımıza en benzer şekilde ilk Roma’da ortaya çıkmıştır.
Orta Çağda ise manastır ve kiliselerde dinsel eşyalardan derlenen koleksiyonlar vardı. Hatta orta çağda kiliseler için antik dönemde tapınakların üstlendiği görevi üstlendiklerini söyleyebiliriz.
Rönesans Etkisi
Rönesans’ın başlamasıyla birlikte antik eserlere ve çağdaş sanat eserlerine ilgi büyüdü ve bu eserler toplanmaya başlandı. Toplandıktan sonra ise zamanla sergilerde başladı. Bunun sonucunda Roma’da Kapitol Koleksiyonu 4. Papa Sixtus tarafından 1471 yılında Capitolini Müzesi haline getirildi. Papa 2. Junius ise 1506 yılında Vatikan Köşkü’nde ”Vatikan Heykel Koleksiyonunu” kurdu.
16. yüzyıla gelindiğinde artık sanat eserlerinin toplandığı müze ve galeriler kurulmaya başladı. Bu gelişmeler sonunda 1581 yılında Floransa Uffizi Galerisi kuruldu.
Avrupa’nın çeşitli yerlerinde koleksiyonlar oluşmaya başlarken 4.Henrie, Paris Louvre Sarayına Antik eserler salonu yaptırmıştır.
17. ve 18. yüzyıllarda eski sanat eserlerini toplama merakı ve koleksiyonculuk önemli bir hale geldi. Bu yüzden koleksiyonların sistematik olarak sınıflandırılması konusunda yayınlar çıkmaya başladı. İlk yayını Sauel Von Quineborg 1665 yılında yapmıştır. Adı ”Inscriptiones” olan bu eser müzeler ve koleksiyonlardaki eserlerin tasvirini konu almaktadır. Ardından müzecilik alanında ilk el kitabı yayınlanmıştır. 1727 yılında C.F Neicklius’un yayınladığı bu eser ”Museographia” adını taşımaktadır.
Koleksiyon sayısının artmasına rağmen halktan çok az kişi eserleri görebiliyordu. Genellikle bu imkana saha ayrıcalıklı kişiler sahip oluyorlardı. Ama sonuçta açılan bu koleksiyonlar günümüzde dünyaca ünlü birçok müzenin de temelini oluşturmuşlardır.
Grek, Roma, Sümer, Asur, Mısır, Babil ve Anadolu’dan pek çok Antik eser toplanmıştır. Zengin koleksiyonları ile meşhur Fransa Kralı 14. Louis ülkemizden eski eser toplanıp kendisine getirmesi için Osmanlı İmparatorluğundaki konsoloslarına emir vermiştir. Buradan çıkardığımız sonuç ise tarihi eser kaçakçılığının da tarihinin çok eskiye dayandığıdır.
Halka Açılan İlk Müzeler
Halka açık müzeler kurma fikrini ilk ortaya atan 1746 yılında Fransız yazar La Font de Saint olmuştur.
Zaten Avrupa’da 15.yüzyıldan sonra kraliyet koleksiyonlarının bazıları sınırlı şekilde ziyarete açılıyordu. Ancak bu ziyaretçiler halktan kişiler değil, özel misafirlerdi. 18.yüzyılın sonuna doğru müzeler halka açılmaya başlamıştır.
Halka açılan ilk müze 1679 yılında Oxford’daki Ashmolean müzesidir. Müzenin tabiat ve botanik bölümleri vardır.
British Museum
Kurucusu Sir Hans Sloane’dir. İngiltere müzecilik tarihinde ilk olarak planlanan orjinal yapısı ile kurulmuştur. Sloane kendi özel koleksiyonunu bağışlayarak, parlamentonun da desteğini alarak müzenin yapımına başlamıştır. Müze 1759 yılında açılmıştır. Sikke, madalyon, Yunan ve Roma, Orta Çağ, Geç Dönem, Prehistorik, Etnografya, Batı Asya ve kütüphane gibi bölümleri vardır.
Vatikan Müzesi
1769 yılında Papa 14. Klemens tarafından halkın ziyaretine açıldı.
Louvre Müzesi
Fransa’da bulunan müze 14.Lui döneminde 1793 yılında halka açılmıştır. Louvre sarayına pek çok tarihi eser getirilmiş ve bu sarayın bir bölümü müze olarak kullanılmıştır.
Ardından 1848 yılında Louvre’da yeni bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeyle müzede ; Tablolar, Mısır eserleri, Doğu eserleri, Yunan ve Roma eserleri, Avrupa heykelleri gibi bir çok bölüm açılmıştır. Ayrıca Sümer, Mısır, Yunan ve Anadolu’ya ait eserlerin yanında Leonardo Da Vinci gibi ünlü sanatçıların eserleri bulunmaktadır.
Berlin Müzesi
Berlin’de müze binası için çalışmalara 1797 yılında başlanmış ve 1830 yılında müze açılmıştır. Mısır, Yunanistan, Anadolu ve dünyanın çeşitli yerlerinden zengin eserlerin sergilendiği bir müzedir. 2.Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın doğu kısmında kalmıştır. Milet agorası ve Bergama sunağı burada sergilenmektedir.
Bu müzenin doğuda kalması yüzünden Batı Berlin’e de bir müze açılmıştır. Bu müze ise 1950’lerden sonra Dahlem’de kurulmuştur. Bu müzenin çok zengin etnografya koleksiyonları bulunmaktadır. Ayrıca İslam ve Hint Sanatı gibi bölümleri de vardır.
Rusya Müzeleri
Rusya’da müzecilik 18. yüzyılın başlarında gelişmiştir. Çar 1. Peter hazinesini zenginleştirmek için kazılar yaptırmıştır. Ayrıca bolca eski silahın bulunması Kremlin Sarayı Silahlar Müzesinin kurulmasını sağlamıştır. Daha sonraki dönemlerde ise Puşkin ve Hermitaj Müzeleri kurulmuştur.
Amerika’da İlk Müze
Amerika’da ilk müze 1750 yılında Harward üniversitesinde açıldı. Ardından ülke çapında müzeler açılmaya başladı.
Diğer Müzeler
Bütün bu gelişmelerle birlikte Avrupa’da bir çok başkentte milli müzeler açılmaya başlamıştır. İtalya’da Uffizi Galerisi ve İspanya’da Madrid Müzesi halka açılan önemli müzelerdir.
Teknolojinin ve sanayinin getirdiği yeni hızlı toplumsal değişime karşı kültür unsurlarının yok oluşunu önlemek adına etnografya ve açık hava müzeleri kurulmaya başlanmıştır. İlk etnografya müzesi 1841 yılında Kopenhag’da açılmıştır. Stokholm ile Oslo müzeleri ise açık hava müzelerinin öncüleri olarak kabul edilirler.
Bugün müzeler; kültür, sanat ve bilim konularında çok değişik eserler sergileyerek halkın eğitimine katkıda bulunmaktadırlar. Ayrıca eğitim, turizm, dinlenme gibi faaliyetlerin de yönlendirilmesinde müzelerden faydalanılır.
Çağdaş eğitim ve öğretimde, özellikle sanat derslerinin tarih ve sosyal bilimlerin öğretilmesinde, teknik gelişmeleri izleme açısından müzelerin önemi ve rolü son derece önemlidir. Müzeler halk ve okul için bir okul gibidirler.
Okuduğunuz için teşekkür ederim, sanatla kalın.
Hali hazırda şuan vizyonda olan “Greatest Showman” yani P.T.Barnum’un müzesine de değinseniz fena olmazmış. 🙂