Petersburg ve Moskova : Devrim’in Başkentleri

Ünlü Rus düşünür Gogol bu iki şehir için şunları dile getirmiştir; ”Petersburg titiz, dakik bir insan, mükemmel bir alman, her şeye hesaplı şekilde bakan biridir. Moskova bir Rus soylusudur, eğer iyi vakit geçirecekse, sonunda yere yığılana kadar gider ve cebinde ne kadar olduğu konusunda endişe etmez. Moskova yarı ölçüleri sevmez. Petersburg , Moskova’nın acayipliği ve zevksizliği ile dalga geçer. Moskova rusça konuşmayı bilmediği için Petersburg’u kınar… Rusya’nın Moskova’ya ihtiyacı vardır, Petersburg’un ise Rusya’ya.”
Gogol ve daha nice Rus düşünürden edindiğimiz bilgiler doğrultusunda tarih boyunca bu iki odak şehrin Ruslar ve dünya tarafından karşılaştırılmasına ve kıyaslanmasına şahit oluyoruz.
Buna bağlı yapılan tüm mimari de Rus halkına, Rus edebiyatına ve Rus sınırları dışındaki tüm dünyaya bir mesaj olarak armağan edilmiştir. Ekim Devriminin 100.yılında görkemli Rus mimarisini Petersburg ve Moskova olarak karşılaştırdığımızda mimarinin, tarihsel-siyasi ve sosyal yapının dışavurulmuş bir imajı olduğunu görüyoruz.
Deli Petro’nun Küçük Avrupası Petersburg
Çar Petro, Moskova ‘da doğmuştur. 1682 de tahta geçmesiyle beraber, doğduğu toprakları tamamen değiştirmeyi kafaya koymuştur. Rusya’yı bilinenin ötesinde özellikle mimari anlamda bir Avrupa ülkesi yapmak adına, ”bataklık” olarak adlandırılan, her yeri sularla çevrili bu bölgeyi tam da hayalindeki gibi bir şehir yapmaya karar vermiştir.
Bu kurduğu şehir, doğduğu topraklardan uzak olup Rusların Avrupa’ya açılan kapısı olacaktır ve tam da Petro’nun hayallerindeki gibidir . Petro, bataklıklar üzerine öyle bir şehir kuracaktır ki Rus halkı kendisine ”Büyük” sıfatını yüklerken, dünya yaptıklarına hayret ederek ona ”Deli” diyecektir.
Petro’nun şehri Petersburg denilince akla Batı tarzından esinlenilen özgün Rus mimarisi gelir. Birbirinden özgün ve birbirine benzemeyen mimari eserlerin bulunduğu caddeler, Avrupa’ya doğru uzanan kocaman bir gövdedir.
Hermitage Müzesi
Petersburg’ta bulunan Kışlık Saray, Klasik Çarlık Rusya’sının 1732’den 1917’ye kadar resmi binası olup siyasi meselelerin görüşüldüğü bir yerdi. Neva nehri yakınına inşa edilen bu görkemli sarayın günümüze kadar korunarak gelmesinde Çariçe Katerina’nın büyük hizmetleri bulunmaktadır.
Sarayın mimarı bilerek seçilen İtalyan Francesco Bartolomeo’dur. Saray uzun yıllar siyasi bir merkez olmanın misyonu ile, 1917’de gerçekleşen Bolşevik İhtilali’nin de canlı şahidi olmuştur. İhtilal, Bolşeviklerin sarayı ele geçirmesiyle gerçekleşmiş ve özellikle Lenin’in talimatıyla mimariye zarar verilmemesine özen gösterilmiştir.
Katerina döneminde sadece soylu Çar ailesine ait olan müze bölümlerinin genişletilmesiyle Petersburg’ta bulunan Hermitage, günümüzde üç milyondan fazla eseriyle tüm dünyaya merhaba diyor. Hermitage kelime kökeni olarak Fransızca’dan geliyor ve ‘inziva’ anlamını içeriyor. Bu kelimenin kullanılmasında bir çok farklı rivayet ortaya çıkıyor.

Hermitage Müzesi
Petersburg’a yakışır Batı tarzı Barok Mimarinin en görkemli eserlerinden olan bu saraydan devşirme müzenin yaklaşık 2 km dış cephesi bulunmaktadır. Tarzı Almanya’da bulunan Bode Müzesini anımsatmasıyla beraber iç ve dış mimarisini, klasik Batı mimarisi ile Rus mimarisinin giriftiyle yakalamaya çalışmışlar.
Müzenin bütününü gezmek için ciddi zaman ve efor sarf etmeniz gerekiyor. Toplamda üç kattan oluşan müzenin her bir katında farklı ülkelere ve milletlere ait eserler bulunmaktadır. Antik çağ eserlerinden başlayıp (Dünyaca ünlü Pazırık Halısı da burada sergileniyor.) Van Gogh, Picasso gibi ünlü sanatçılara ait eserlerin bulunması da Hermitage’a olan ilgiyi arttırmaktadır.
İLGİLİ : Floransa Katedrali – Santa Maria del Fiore
Osmanlı’ya ait bir çok tarihi kalıntı da bugün Hermitage içinde yerini sabitlemiş durumdadır. Bir devrimin geçtiği ve Büyük Çarlık Rusyası’nın göz bebeği olan Hermitage, bugün dünyanın sayılı görkemli müzelerinden olup St.Petersburg ‘tadır. Dostoyevski’nin dünyanın en güzel şehri olarak tanımladığı, Puşkin’in sokaklarında gezdiği bu şehir, günümüz Rusya’sının kültür başkentidir.
Stalin’in Kızıl Şehri Moskova
Tarihi çok uzun bir geçmişe dayanan Moskova, Ruslar için her dönem stratejik öneme sahip olmuştur. Özellikle Bizans İmparatorluğu’nun zayıflamaya başlamasıyla beraber Ortodoks inancını kendi egemenliğine aldığını belgelemek isteyen Ruslar için Moskova, siyasi bir merkezden çok dini bir merkez özelliğindeydi.
Ancak Büyük Petro’nun radikal kararı ile başkentlik statüsünü St.Petersburg’a kaptırsa da Bolşevik Devriminden sonra özellikle Stalin’in gayretleriyle tekrardan siyasi liderliği eline almıştır.
Moskova’nın Kalbi – Kızıl Meydan, Kremlin ve Aziz Vasily Katedrali
Moskova denilince akla ilk gelen şema muhtemelen Kızıl Meydan ve Kremlin’dir. Kızıl Meydan’ın tarihi 13.yy’a kadar dayanır. Günümüzde UNESCO tarafından korunan bir mirastır. Kremlin Sarayı ve görkemli nice bir çok yapıt bu lokasyon etrafında inşa edilmiştir.
Kızıl Meydan’da bulunan ve Moskova’nın sembolü olan Kremlin Sarayı, Çar Korkunç İvan tarafından 1155’te inşa edilmiştir. Eski bir savunma kalesi olan Kremlin, 19 metre yüksekliğindeki duvarlarla çevrilidir. Duvarların özellikle köşelerinde büyük kuleler yer almakta olup Saray’ın daha kolay korunması sağlanmıştır.
Petersburg’taki kışlık saraya göre daha militer bir mimarisi bulunmaktadır. Kremlin’in içinde görkemli kiliseler de vardır. Bunlardan en meşhuru Vasiliy Blajennıy Katedralidir. Katedralin her bir kubbesinin uzunluğu birbirinden farklıdır ve toplamda 8 kubbesi bulunmaktadır. Sekiz kubbesinin her biri Rusların militer gücünü sembolize eder. Farklı boylarda olan bu Katedral kubbelerinden en uzun olanının üst kısmı altın detaylıdır.
Altın detayı, kazanılan zaferlerin bir ödülü anlamını taşır. Moskova’nın sembolü olarak bilinen bu ilginç mimaride doğu sentezi ve islam coğrafyasının da izleri bulunmakta olup salt Rus mimarlık sanatını yansıtmazlar. Günümüzdeki popülerliğini hala koruyan bu lokal Moskova bölgesinde yer alan Kremlin, Kızıl Meydan, Katedraller ve Müzeler hem sanat hem de maddi değer bakımından Rusya için çok büyük öneme sahiptir.
Bolşevik İhtilali lideri Lenin’in mozolesi Kremlin Sarayı’nın hemen önünde yer almakta olsa da Moskova’nın bir Sovyet şehri olmasında Stalin’in etkisi daha büyüktür. Lenin’in yanında Rusya için siyasi-askeri olarak önem arz eden isimlerin de mezarları bulunmaktadır. Günümüzde Moskova’nın siyasi-tarihi liderliği devam etmektedir.
Rusların entrikalı siyasi ve tarihsel sahnelerinden, mimarisinden edebiyatlarına kadar bir çok yaşam alanları etkilenmiştir. Günümüzde Moskova siyasi ve daha eski bir odak noktası olsa da Petro’nun, Dostoyevski’nin ve Gogol’un Petersburg’u; düzeni, sanatı, mimarisi ile sonradan hayallerin gerçeğe dönüştüğü bir kültür ve tarihi direncin başkenti olmaya devam etmektedir.