Sanat Felsefesi ve Düşünürler – 2
Aristoteles’e Göre Sanat
Platon’un sanat felsefesini “idealist” bir görüş olarak kabul edecek olursak, Aritsoteles’in görüşü ona nazaran daha rasyonalist kalacaktır. Poetika‘da tüm fikirleri olmasa da oldukça fikirlerini birçoğunu orada bulabilirsiniz. Aristoteles’in estetik anlayışı, Platon’un estetiğinin nitekim kapsamlı ve sistemli olarak değiştirilmiş versiyonu denebilir.
Aristoteles’e göre sanat; taklit yani mimesis ile başlar ve arınma yani katharsis ile son bulur. ‘Mimesis’te sanatçı ve nesne ilişkisi, ‘katharsis’te ise yapıt arasında bir ilişki, etki-tepki söz konusudur. Buna göre de biçim, form güzelliği yapıtın yani nesnenin güzelliğinden farklı bir konumdadır.
Diyebiliriz ki doğa ve sanat farklılık gösterir, nesne ve sanat kavramındaki güzellikler farklıdır.
Aristoteles’in anlayışında bağlayıcı fakat düzenli bir görüş vardır. Her şey bütünü oluşturan bölümlerin dinamiği içerisindedir. Bütünü, uyumluluk, parçaların zorunlu bağlantısı ve organizasyon yani düzen oluşturur.
‘Güzel’ kavramı ise onun için düzen ve ölçü anlamına gelir. Güzel olan şey ne eksik ne fazla, ne çok ne az, ne büyük ne de küçük olmalıdır. Peki bunun neye ve kime göre yapılandırılacağı sanatçıya mı bağlıdır yoksa yalnızca felsefi görüşe mi? İnsan zihninin irdelemekte zorlanacağı bir dinamikten bahsedilir.
Jean-Paul Sartre’a Göre Sanat
Sartre’a göre sanatın temelinde Karşıtlık vardır zira sanat yapıcı gerçek olmayan bir şeydir. İmgelem ile oluşan sanat yapıtını ancak nesnelleştirerek ele alabilir, somutlaştırabiliriz. “İmgelem” konusu günümüze kadar yeterli felsefi temellere dayanmamış olsa da anlam olarak gerçeklikte var olmayan bir şeyin zihinde canlandırılması olduğudur.
İşte bir ressamın tualde, heykeltraşın mermerde yarattıkları böyle ortaya çıkar. Aslında yalnızca ortada mermer ve tual varken, olay onu imgelemleştirmektir. Fakat imgelemden doğan sanat yapıtı gerçek olmadığı, irreel olduğu için imgelemenin somutlaştırılması olarak ele alınmalıdır.
Sartre’a göre herhangi bir nesneyi, yapıtı, biçimlendirmeyi nesnel yönden ele aldığımız sürece estetik obje kavramını oluşturamayız. Yani bir resimde, resmi oluşturan objeler reeldir, resimse imgelemdir. Çünkü aslında onu oluşturan şey aslında boyalarken, estetik değer kazanmasını sağlayan zihindeki yansımasıdır.
Immanuel Kant’a Göre Sanat
18. yüzyıl felsefi düşüncesine göre “güzel” kavramı artık kör bir inanç olmaktan çıkar fakat bir reçetede de değildir. “Kavrama dayanmadan evrensel olarak hoşa giden şey güzeldir.” Fakat unutulmamalıdır ki bu yüzyılda ve sonraki yüzyılda sanayi devriminin sanatın bakış açılarına da yansıyacağı belliydi.
Kant, şimdiye kadar “iyi” ve “doğru” ile birlikte kullanılan, birlikte düşünülen “güzel” değerini ayırmış onu bambaşka bir fikir bir bakış olarak yorumlamıştır. ‘Ona göre “güzel”i anlamak estetik yargının çözümlenmesiyle olur.
Çünkü “estetik yargı, ‘Güzel’den duyulan hazdan önce gelir ve estetik sürecin taşıyıcısıdır.’ “Güzel” kavramının belirlenmesi ancak beğeni yargısının mantık yargılarının bağlı olduğu kategoriler içerisinde çözümlenmesiyle mümkündür. Mantık kategorileri ise nicelik, nitelik, bağıntı ve modalitedir. Yani şöyle ki, güzel olan şeyin bize yarar ve çıkar sağlamak gibi bir özelliği yoktur.
Onun, yani güzelin, verdiği haz bambaşkadır ve inkar edilemez. Beğeni yargısı özneldir fakat sadece duyumlardan da ibaret değildir. Bir diğer yönden bakacak olursak da ahlak hazzı ile estetik haz farklıdır ve ahlak hazzı estetik algıyla ilgilenmez.
Kant, bu bağlamlardaki sözünü şöyle anlatır: “Her türlü kardan ve yarardan sıyrılmış böyle bir hazzın konusuna ‘güzel’ deriz.” Kant, beğeni yargısının öznel bir temele dayanmasına karşın yine de kavramı genellemek istemiştir. Fakat beğeni yargısının genelliği nesnel değil, özneldir.
Kaynak: Nejat Bozkurt, Sanat ve Estetik Kuramları, Ekim 1995
Kısa ve öz olsa da, yararlı bir paylaşım olmuş. Emeğinize sağlık
Çok teşekkür ederim, sanatla kalın!