Türkiye’nin Sinema Dönemleri – Sinemacılar Dönemi
50’li yılların başında Türk sineması artık sinema dilini öğrenmiş, kendine özgü bir sinema ortamı, film üretim ve gösterim düzeneği oluşturmuştur. Film üretimi ve tüketimi belirli bir sisteme bağlanmıştır, tüm bunlara ek olarak sinema; salonları, yapım ve dağıtım şirketleri, çalışanlarıyla büyüyen bir sektör haline gelmeye başladı.
Ömer Lütfi Akad
Sinemanın bir sanat olduğunu kanıtlar nitelikte ki iki filmi; Vurun Kahpeye (1949) ve Kanun Namına (1952) filmleriyle Lütfi Ömer Akad sinemada ki yerini almıştır. Sinemacılar Döneminin başlangıcı Lütfi Ömer Akad’ın bu iki filmi kabul edilir.
Kanun Namına Film Afişi
1950’ler de yüzünü Amerika’ya dönen bir Türkiye sinemasından söz edilir. Halkın hoşuna gidecek aile filmleri, aşk ve gözyaşına yönelik melodramlar son hızla üretilip tüketilmekteydi. Amaç; yapımcıları memnun ederek piyasada ki yerini sağlamlaştırmak olmuştur.
Senaristler ve yönetmenler kitle tüketimine yönelik filmler yapmıştır ve filmlerde özellikle tüketim kültürü özendirilmiştir.
Menderes döneminde sinemaya en büyük katkı karayollarının yapımı sayesinde olmuştur. İktidar partisinin bu yöndeki çalışmalarıyla sinema ülkenin kırsal bölgelerine kadar gidebilmiştir. Büyük kentlerde bulunan sinema salonları, Anadolu’da da varlığını göstermiştir. Bu durum üretim miktarını etkilediği gibi sinema izleyicisinin de niteliklerini değiştirmiştir. Sinema daha geniş bir alana hitap etmeye başlamıştır. Ülkenin geneline ulaşım sağlanabilmesine ek olarak ülkenin içinde bulunduğu ekonomik büyüme politikası ve eğlence sektörüne getirilen vergi indirimleri de sektörün büyümesine öncülük etmiştir.
Sinemanın ticari bir faaliyet ve aynı zamanda eğlence sektörünün büyük bir parçası haline gelmesiyle birlikte kitlelerin gündelik hayatlarında kapladığı alan artmış ve halk tarafından çok daha fazla sevilmeye başlanmıştır.
Şoför Nebahat Filminden Bir Sahne
Dönem içinde popüler olan magazin dergilerinde yapılan “Kral” ve “Kraliçe” yarışmalarıyla yeni sinema starları yaratılmıştır ki bunlara verilebilecek en bilindik örnekler; Ayhan Işık, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Filiz Akın, Ediz Hun ve Belgin Doruk’tur.
Tüketim kültürünün iyice yerleşmesi sebebiyle, film üretimi de hızlandırılmak zorunda kalmıştır. Filmler kısa sürede çekilip yetiştirilmek zorunda kaldığı için konu sıkıntısı çekilmiştir. Tutmuş yabancı filmler ve kitapların sık sık sinemaya uyarlandığını görürüz.
Halkın sevdiği konular, aynı oyuncular ve aynı kalıplarla çekilmekte ve halk tarafından coşkuyla izlenmiştir.
1960’lı Yıllar
1960 – 1965 yıllarında Türk sinemasında ilk kez toplumsal sorunlara değinen toplumsal gerçekçi diyebileceğimiz filmler çekilmiştir. Yönetmenler genel olarak çok farklı bir derinlik yakalayamamış olsalar da gerçek sorunlar üzerinde düşünce paylaşımını yapabilmişlerdir. Sinemanın bu konuda bir araç olarak kullanılabildiğini göstermesi açısından bu filmler önem teşkil etmektedir.
Dönemin en önemli özelliklerinden biri sinema üzerine düşünce üretimi gerçekleşmeye başlamasıdır. İlk kez genç nüfus düşünceler üreterek tartışmaya başlamış ve ortak görüşler etrafında gruplaşmalar olmuştur.
1960’lar da hızlı tüketimi karşılamak amacıyla “furya filmleri” çekilmeye başlamıştır. Hepimizin aşina olduğu Ayşecik filmleri, Cilalı İbo, Turist Ömer, Şoför Nebahat, Küçük Hanımefendi…
Her furyadan ardı ardına 5 – 6 film çekilmiştir.
Metin Erksan
1962’de yönetmenler; Metin Erksan ve Lütfi Akad önderliğinde sendika kurulmuştur.