Yedi Kilise’ye Mektup
Roma İmparatoru Domitianus iS 95 yılında Ephesus’ta kendine ait bir tapınak yaptırdı. Tapınağın açılışı için özel olarak Ephesus’luların beyaz kıyafet giymelerini emretti. İsa’nın en genç ve en sevdiği havarilerinden olan Aziz Yohanna’da (St John) İsa’nın öğretilerini paganlar arasında yayıyordu. İmparatorların Tanrılaştırılmasına karşı çıkan Yohanna, açılış günü karalara büründü.
Domitianus onu ölüm cezasına çarptırdı. Ephesus’ta yaklaşık iki bin nüfusa sahip Yahudi aileler Yohanna’nın mucizevi bir insan olduğuna inanıyorlardı. Onların baskısına karşılık Domitianus bir test yapmaya karar verdi; Yohanna’dan, tapınağın önüne getirilen kızgın yağ dolu kazanın içine elleri sokmasını istedi, Yohanna, gereğini yaptı.
Paganların şaşkın bakışları arasında mucizesini gerçekleştirdi. Ölüm cezası yerine Patmos adasına sürgün edilen Yohanna, burada yedi topluluğa mektup yazacaktır, Patmos adasında Tanrı ile konuşup bazı vizyonlar gördü. İmparator kültüne karşı mektuplar yazdı, kimi topluluklara övgü ile bahsederken kimilerine ise yergide bulundu.
İncil, İsa’nın biyografisi konumundayken bu mektuplar İncil’in vahiy bölümünü içermektedir. Mektup yazılan şehirlerde bir kilise mevcut değidir, Yohanna bu mektupları oradaki topluluklara yazmıştır. İS 313 Milano fermanına kadar Hristiyanlar özgürce ibadet yapamamıştır. İS 4.yy’a kadar herhangi bir Hristiyan tapınağı yoktur. Mektupların içerisinde orada yaşayan inançlı insanlara övgüler, inancını kaybedenlere ise yergiler, cezalandırma şekilleri vardır. Tanrı’nın sevgisini, övgüsünü alan iki şehir Philadelphia ve Smryna, yergi alan tek şehir Laodikeia’dır.
Efes’e Mektup
Efes’teki topluluğun meleğine yaz. Yedi yıldızı sağ elinde tutan ve yedi altın kandilliğin ortasında yürüyen şöyle diyor; Senin yaptıklarını, çalışkanlığını ve sabrını biliyorum. Kötü adamlara dayanamadığını da biliyorum. Elçi olmadıkları halde kendilerini elçi diye tanıtanları sınadın ve onları yalancı buldun. Evet, sabırlısın. Benim adım uğruna acılara dayandın ve yılmadın. Ne var ki, sana karşı bir sitemim var; başlangıçtaki sevginden uzaklaştın. Bunun içine nereden düştüğünü hatırla! Tövbe et ve başlangıçta yaptıklarını sürdür.
Smyrna’ya Mektup
İzmir’deki topluluğun meleğine yaz. Ölmüş ve yaşama dönmüş, ilk ve son olan şöyle diyor; Senin sıkıntılarını ve yoksulluğunu biliyorum. Oysa zenginsin! Yahudi olduklarını söyleyen, ama Yahudi değil de, şeytanın havrası durumunda olanları biliyorum. Çekmek üzere olduğun sıkıntılardan korkma! Bak, İblis sizi sınamak için aranızdan bazılarını yakında zindana atacak ve on gün süreyle sıkıntı çekeceksiniz. Ölüm pahasına da olsa sadık kal, ben sana yaşam tacını vereceğim.
Bergama’ya Mektup
Nerede yaşadığını biliyorum; şeytanın tahtı oradadır. Yine de adıma bağlı kalıyorsun. Aranızda, şeytanın yaşadığı yerde öldürülen sadık tanığım Antipa’nın günlerinde bile bana iman ettiğini inkar etmedin. Ne var ki, sana karşı birkaç sitemim var. Aranızda Balam’ın öğretisine bağlı kalanlar var. Putlara sunulan kurbanların etini yemeleri ve cinsel ahlaksızlıkta bulunmaları için İsrail oğullarını ayartmayı Balak’a öğreten Balam’dı. Aynı şekilde sizin aranızda da Nikolas yanlılarının öğretisine bağlı kalanlar var. Onun için tövbe et! Yoksa senin yanına tez gelir, ağzımdaki kılıçla onlara karşı savaşırım. Kulağı olan, Ruh’un topluluklara ne dediğini işitsin. Galip gelene, beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad, alandan başka kimsenin bilmediği bir ad vereceğim.
Bergama’nın ilk piskoposu Balam’dır. İsrail oğullarını Kudüs’e götürürken. Balam sürekli insanları yoldan çıkartmaya çalışıyor. Kendisine isa ismini veremiyor onun yerine “başkasının yerine” anlamı olan Antipa adını kullanıyor. Havari yada Aziz olmadan İncil’de adı geçen tek kişidir.
Beyaz taş ise mahkemelerde kullanılır, masumluğu simgeler. Siyah taş çoğunluktaysa cezalandırılır, beyaz taş çoğunluktaysa aklanır. Bir de beyaz taş arkadaşlığı, kardeşliği simgeler. Romalı askerler uzun süre savaşta oldukları için bir gelenek oluşturmuşlardır. İki arkadaş beyaz bir taşı ortadan kırıp, iki tarafa isimlerini yazarlar ve değiş tokuş yaparlardı. Seneler sonra çocukları taşı alıp, diğer taş ile birleştirince babalarının dost olduklarını anlarlardı. Şeytan’ın tahtı ise ise Zeus Sunağı olarak geçiyor. Bu sunak günümüzde Berlin Pergamon Müzesindedir.
Thyateria’ya Mektup
Gözleri alev alev yanan ateşe ve ayakları parlak tunca benzeyen Tanrı’nın Oğlu şöyle diyor: Senin yaptıklarını, sevgini ve imanını, hizmetini ve sabrını biliyorum.(Ticaret yeri olduğu için parlak tunç ifadesini kullanıyor) sana karşı bir sitemim var; kendini peygamber diye tanıtan İzebel adlı kadını hoşgörüyle karşılıyorsun. Bu kadın, öğretisiyle kullarımı cinsel ahlaksızlıkta bulunmaya ve putlara sunulan kurbanlara yöneltiyor.(İzabel kendini peygamber olarak göstermştir, toplu seks ayinleri düzenlemiş ve 400 elçi öldürtmüştür.)
Tövbe etmesi için ona bir süre tanıdım, ama ahlaksızlığından tövbe etmek istemiyor. Bak, onu sıkıntı dolu bir yatağa atacağım; onunla zina edenleri de. Onun çocuklarını vebayla öldüreceğim. O zaman bütün topluluklar, gönülleri ve yürekleri denetleyenin ben olduğumu bilecekler. Her birinize yaptıklarınızın karşılığını ben vereceğim. Ama size, yani Thyateria’da bulunan diğerlerine, bu öğretiyi benimsememiş ve Şeytan’ın sözde derin sırlarını öğrenmemiş olanların hepsine şunu söylüyorum; ben gelinceye dek sizde olana sımsıkı sarılın. Üzerinize bundan başka bir yük koymuyorum.
Sardes’e Mektup
Tanrı’nın yedi ruhuna ve yedi yıldıza sahip olan şöyle diyor; Senin yaptıklarını biliyorum. Yaşayan topluluk olarak ad yapmışsın, ama ölüsün. Uyan! Geriye kalan ve ölmek üzere olan şeyleri güçlendir. Çünkü Tanrı’mın önünde senin işlerinin tamamlanmamış olduğunu gördüm. Bu nedenle neler aldığını, neler işittiğini hatırla. Bunları yerine getir, tövbe et! Eğer uyanmazsan, ben hırsız gibi geleceğim. Sana hangi saate geleceğimi hiç bilemeyeceksin. Ama Sardes’te, aranızda giysilerini lekelememiş olan birkaç kişi var ki, onlar beyazlar içinde benimle birlikte yürüyecekler. Babamın ve O’nun meleklerinin önünde o kişinin adını açıkça anacağım. Kulağı olan, Ruh’un topluluklara ne dediğini işitsin.
Sardes’de zengin bir Yahudi topluluğu bulunuyor. Ünlü bir yersin ama inancın olmadığı için ölüsün demek istiyor. Uyanıp ve inançlarını güçlendirmelerini istiyor. Beyaz giysi saflığı temsil eder. Özel etkinliklerde aristokrat sınıfı beyaz giyiniyor. Eğer imana sahip olursan, beyaz elbise giyip benimle yürüyeceksin demek istemektedir.
Philadelphia’ya Mektup
Bak, Şeytan’ın havrasından olanları, Yahudi olmadıkları halde Yahudi olduklarını ileri süren yalancıları öyle edeceğim ki, gelip senin ayaklarına kapanacak ve benim seni sevdiğimi anlayacaklar. Tez geliyorum! Tacını kimse elinden almasın diye sahip olduğuna sımsıkı sarıl. Galip geleni Tanrı’mın tapınağında bir sütun yapacağım.
Philadelphia kelime anlamı olarak kardeşlik demektir. İç Anadolu’nun, Batı Anadolu’ya açıldığı yerde, kapı konumundadır.
Laodikeia’ya Mektup
Senin yaptıklarını biliyorum. Ne soğuksun, ne de sıcak, keşke soğuk ya da sıcak olsaydın! Oysa ne sıcak ne de soğuksun, ılıksın. Bu yüzden seni ağzımdan kusacağım. Zenginim, zenginleştim,hiç bir şeye ihtiyacım yok diyorsun ama, zavallı ve acınacak durumda, yoksul, kör ve çıplak olduğunu bilmiyorsun.
Ben sevdiklerimi azarlayıp terbiye ederim. Onun için gayrete gel ve tövbe et. İşte kapıda durmuş, kapıyı çalıyorum,eğer biri sesimi işitir ve kapıyı açarsa, onun yanına gireceğim, ben onunla ve o da benimle, birlikte yemek yiyeceğiz. Ben nasıl galip gelerek Babamla birlikte Babamın tahtına oturdumsa, galip gelene de benimle birlikte tahtıma oturma hakkını vereceğim. Kulağı olan, Ruh’un topluluklara ne dediğini işitsin.
Laodikeia, coğrafi konum olarak hem ticaret yolları üzerinde yer almaktadır. Kendi ekomomik kazanç sağlayan üretimleri de vardır. Tapınağın orada hem soğuk hem sıcak su kaynağı mevcuttur. O yüzden ne soğuksun ne de sıcaksın yazıyor bir yol seçilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Kendi vücut ısısı düzeyinde ki bir şey içildiğinde mide bulantısı meydana gelir. O yüzden kusacağını söylemektedir.
Kaynakça;
UZ Sefa, Kiliseler, Ege Sunum 2017
Uçar, Ay tedirginliği, Arş. Öz. Arv.